Bilgi Talep Formu

Tüketici Tiyatrosunda Boykot: Markalar Sahneyi Nasıl Yönetmeli?

AGS Global ailesinden pazar araştırma analistimiz C. Cemre Bozkurt, son günlerin popüler konusu boykotu, markalara etkilerini ve tiyatro sahnesindeki tüketiciyi en güncel araştırmamızdan veriler ve teorik perspektif ışığında ele aldı. Keyifli okumalar.
blog image

Günümüz tüketici dünyasında markalar sadece ürün ve hizmetleriyle değil toplumsal duruşlarıyla da değerlendirilmekte. Tüketiciler sadece fiyat ve kaliteyle sınırlı kalmıyor, markaların etik değerlerine, politik tutumlarına ve sosyal sorumluluk anlayışına da önem veriyor. Bu durum ise marka yönetiminin en büyük meydan okumalarından biri olan boykot kültürüne kapı aralıyor. Sosyal medyanın merkeze yerleşmesiyle tüketiciler, bir markaya olan tepkilerini hızlı bir şekilde organize edebiliyor ve geniş çaplı boykot hareketi başlatıyorlar. Peki, tüketiciler neden belirli markaları boykot ediyor? Boykotlar hangi motivasyonla şekilleniyor? Markalar bu riskleri nasıl yönetebilir?

Bu yazımızda boykot kültürünü, dinamiklerini, tüketicilerin motivasyonlarını ve markalar için kriz iletişimi açısından stratejileri ele alacağız.

Boykot, tüketicilerin bir marka, şirket veya ülkeye yönelik bilinçli bir şekilde satın alma ya da kullanımdan belirli bir amaç uğruna kolektif olarak kaçınması olarak tanımlanıyor. Boykotlar, tarihsel süreç içerisinde, çeşitli toplumsal ve siyasal hareketlerin ayrılmaz bir bileşeni olarak öne çıkıyor. Örneğin; 1955 yılında Rosa Parks'ın hukuk dışı tutuklanması, Amerikan sivil haklar hareketinin dönüm noktalarından biri olan Montgomery Otobüs Boykotu'nun fitilini ateşliyor.

Günümüze geldiğimizde, Filistin’e destek amacıyla İsrail markalarına ve İsrail’e destek veren markalara yönelik başlatılan boykot hareketleri küresel çapta ses getirerek tüketici aktivizminin en güncel örneklerinden biri haline geliyor. Bu tür boykotlar yalnızca bireysel tüketici tercihlerinden ibaret olmayıp, geniş çaplı toplumsal hareketlerin parçası olarak da değerlendiriliyor. Ancak boykot, sadece politik ya da toplumsal konularla sınırlı kalmıyor. Tüketiciler; etik, çevresel sürdürülebilirlik, işçi hakları, sosyal medya paylaşımları gibi birçok sebeple bir markayı boykot ediyor. Etnosentrizm, tüketici düşmanlığı, dini, ahlaki, kültürel, ekonomik nedenler, güven algısında aşınma diğer boykot motifleri olarak öne çıkıyor.

Markalar İçin Riskler ve Sonuçlar

Boykotlar, markalar için sadece kısa vadeli satış kayıplarına yol açmıyor; uzun vadede tüketici güveni, marka itibarı, imajı ve pazar konumlandırması üzerinde çok ciddi ve kalıcı etkiler yaratabiliyor. Yıllarca emek verilerek inşa edilen marka itibarı, bir kriz anında kolayca sarsılabiliyor. Sadece o dönemin satışlarını etkilemekle kalmıyor, uzun vadede markanın sadık müşteri tabanını ve tüketici güvenini de zedeliyor. Üstelik günümüzün rekabetçi ortamında, tüketiciler boykot ettikleri markaların yerine kolayca alternatif bulabiliyor.

Uzun vadeli boykotlar, markaların tüketicileriyle olan ilişkilerini yeniden inşa etmeleri gerektiği anlamına geliyor. Bu süreç, markaların kriz yönetimi stratejilerini gözden geçirmesini, iletişim kampanyalarına yatırım yapmasını ve itibarlarındaki olumsuz algıyı olumlu yönde değiştirmeye yönelik ciddi çabalar sarf etmelerini gerektiriyor.  Boykotlar bazen geçici etkiler gösterseler de, markalar bu süreci yanlış yönettiklerinde, kalıcı müşteri kayıpları ve pazar payı kaybı gibi çok daha ciddi sonuçlarla karşılaşabiliyor.

AGS Global’in En Güncel Boykot Araştırmasından Notlar

AGS Global olarak gerçekleştirdiğimiz “Boykot Kültürü: Algılar ve Etkiler” araştırmasının sonuçlarıyla birlikte ele alacağız. 705 katılımcıyla 27 Mart - 1 Nisan 2025 tarihleri arasında gerçekleştirdiğimiz bu araştırma, boykotların ardındaki temel motivasyonları, tüketicilerin tutumlarını ve markaların bu süreçte nasıl hareket etmesi gerektiğini anlamak açısından önemli bulgular sunuyor.

Tüketiciler Neden Boykot Ediyor?

Boykot, tüketicilerin markalara yönelik memnuniyetsizliklerini ifade etmelerinin en güçlü yollarından biri. Ancak boykot sebepleri her zaman doğrudan ürün veya hizmetle ilgili olmuyor. Araştırmamızın çarpıcı sonuçlarından biri, tüketicilerin bir markayı boykot etme nedenleri arasında en büyük payın %72,3 ile markanın politik duruşuna ait olması oluyor.

Tüketicilerin boykotlara bakış açısı, yalnızca markalarla olan ilişkilerini değil, aynı zamanda boykotun etkili olup olmadığına dair inançlarını da yansıtıyor. Araştırmamızda katılımcıların %58,9’u boykotların sonuç verdiğini, %36,9’u ise kısmen sonuç verdiğini düşünüyor. Boykotların hiçbir etkisi olmadığını düşünenler ise yalnızca %4,3 gibi oldukça küçük bir kesimi oluşturuyor.

Bu veriler, tüketicilerin boykot süreçlerini yalnızca bir protesto aracı olarak değil, aynı zamanda değişimi tetikleyici bir güç olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Markaların bu süreçleri ciddiye alması ve tüketicilerin taleplerine kayıtsız kalmaması gerekiyor.

İsrail Boykotu: 10 Kişiden 8’i Destekliyor

Araştırmamızın en dikkat çekici sonuçlarından biri de İsrail’e yönelik boykot hareketine dair veriler oldu. Katılımcıların %50,4’ü İsrail destekçisi markaları kesinlikle boykot ettiğini belirtirken, %29,1’i ise kısmen desteklediğini ancak bazı markaları kullanmak zorunda kaldığını söylüyor. Yani, toplamda 10 kişiden 8’i İsrail destekçisi markalara yönelik boykot çağrılarına çeşitli düzeylerde destek veriyor.

Öte yandan, boykotu desteklemeyenlerin ve her markayı bağımsız değerlendirenlerin oranı %15,6. Bu durum, boykotun her tüketici için aynı derecede bağlayıcı olmadığını, ancak büyük bir çoğunluğun bu tür hareketlere katılmaya eğilimli olduğunu gösteriyor.

Boykot Yerel Ekonomiyi Nasıl Etkiliyor?

Boykotun bireysel ve toplumsal etkileri kadar, ekonomik sonuçları da tartışma konusu. Araştırmamızda katılımcıların %44,7’si boykotların vatandaşların tepkisini göstermesi açısından önemli olduğunu düşünürken, %34,8’i yerel markaların zarar görebileceği endişesini taşıyor.

Ayrıca, katılımcıların %59,6’sı bazı yerli markalara yönelik boykotların Türkiye ekonomisine zarar verebileceğini düşünüyor. Bu oran, boykot süreçlerinin sadece markaları değil, aynı zamanda yerel ekonomiyi de etkileyebileceğini gösteriyor. Markalar açısından bu durum, kriz yönetimi süreçlerinde dengeyi korumanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Boykot Kararları Nasıl Alınıyor?

Boykot kararları tüketiciler için duygusal ve rasyonel faktörlerin birleştiği bir süreçtir. Araştırmamıza göre, yerel markaları boykot edenlerin en önemli motivasyonları şunlar: Markanın geçmişte yaptığı açıklamalar veya desteklediği oluşumlar (%64,3), Tüketicinin politik görüşü (%50), markanın etik ve çevresel duyarlılığının yetersiz bulunması (%41,1)

Fiyat politikası ise %19,6 ile daha düşük bir etkiye sahipken, sosyal çevrenin etkisi (%8,9) en az vurgulanan faktör olarak karşımıza çıkıyor.

Bu veriler, boykot kültürünün sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik ve etik bir mesele olduğunu gösteriyor. Markaların buna göre aksiyon alması kaçınılmaz.

Diğer yandan, boykotların markalar üzerindeki uzun vadeli etkileri de merak konusu. Katılımcıların %52’si markaların boykottan etkilenmemesi için kriz yönetimini iyi yapmaları gerektiğini düşünüyor. Ancak %33’lük bir kesim, boykotun her halükarda markalara zarar vereceğine inanıyor.

Öte yandan, katılımcıların %59’u gelecekte boykot çağrılarının artacağını öngörüyor. Bu durum, markaların boykot riskine karşı daha proaktif olmaları gerektiğini gösteriyor ve bizlere Erving Goffman’ın bir kuramını hatırlatıyor…

Sonsöz: Markalar Boykot Riskini Nasıl Yönetebilir?

Günümüzde markalar için kaçınılmaz bir gerçek var: Boykot. Markaların kriz anında nasıl hareket etmeleri gerektiğini iyi bilmeleri ve boykot risklerini en aza indirebilecek stratejiler geliştirmeleri önem arz ediyor.   Böylesine hassas bir ortamda markalar için en önemli noktalardan biri şeffaf ve dürüst iletişim kurmaktan geçiyor. Bir marka eleştirildiğinde durumu görmezden gelmek veya geçiştirmeye çalışması yerine açık ve net bir iletişim kurmalı, hatasını kabul etmeli ve çözüm odaklı yaklaşarak somut adımlar atmalı.

Sosyolog Erving Goffman’ın Tiyatro Sahnesi Kuramı, markaların boykot süreçlerini nasıl yönetebileceğine dair değerli ipuçları sunuyor. Goffman’a göre toplumsal hayat, bir tiyatro sahnesine benzer; bireyler (markalar) sahnede belirli roller oynar, izleyiciyle (tüketicilerle) etkileşime girer ve belirli bir izlenim bırakmaya çalışır. Tiyatroda olduğu gibi markalar da ön sahnede belirli bir imaj sergilerken, arka planda (perde arkasında) stratejilerini ve kriz yönetim süreçlerini şekillendirir.

Boykot tehdidiyle karşı karşıya kalan bir markanın, tıpkı bir tiyatro oyuncusu gibi, önce bir adım geri çekilip sahneyi analiz etmesi gerekir. Markalar, geri planda kalarak tüketicileri dikkatle gözlemlemeli, onların tepkilerini, beklentilerini ve duygusal eğilimlerini anlamalıdır. Bu süreç, sadece anlık bir krizi yönetmekle kalmaz, aynı zamanda markanın uzun vadede itibarını korumasına ve tüketicilerle güçlü bir bağ kurmasına yardımcı olur. Marka sahneye yanlış bir replikle çıkarsa ya da tüketicilerin hassasiyetlerini göz ardı eden bir tavır sergilerse, bu durum tepkilerin daha da büyümesine neden olacaktır.

Goffman’ın kuramına göre başarılı bir oyuncu, izleyicisinin beklentilerine uyum sağlarken aynı zamanda sahne arkasında bu performansı sürekli olarak gözden geçirir ve gerekirse revize eder. Boykot kültüründe tüketiciler, sahnede yalnızca bir izleyici değil, aynı zamanda hikâyenin aktif bir parçası haline gelir. Marka, sahneye hazırlıksız çıkarsa, kriz anında panikle yanlış adımlar atarsa, bu durum tüketicilerin güvenini kaybetmesine yol açabilir. Markaların, yalnızca kriz anlarında değil, sürekli olarak kendilerini izleyen tüketicilere karşı tutarlı ve samimi bir performans sergilemeleri gerekir.

Tiyatro sahnesinde olduğu gibi, markalar boykot süreçlerinde bazen geri planda kalıp stratejilerini gözden geçirmeli, bazen de sahneye güçlü bir şekilde çıkarak tüketicilere doğru mesajları vermelidir. Boykot karşısında başarılı bir performans sergileyen markalar, yalnızca o anki krizi yönetmekle kalmaz, aynı zamanda uzun vadede tüketicileriyle daha sağlam bir ilişki kurar ve güvenilirliğini pekiştirir.

Özetle; günümüz dünyasında boykot artık geçici bir tepki değil, tüketicinin kimlik ve değerleriyle uyumlu markaları seçme biçimi.. Bu yüzden markaların sadece kriz anlarında değil, sürekli olarak izleyicilerine karşı tutarlı, samimi ve stratejik bir performans sergilemesi bir seçenek değil, zorunluluğa dönüşüyor.

C. Cemre Bozkurt

Pazar Araştırma Analisti

 

 

RAPORUN TAMAMINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ..

 

Araştırmanın Basın Yansımaları İçin:

📌 Marketing Türkiye: https://www.marketingturkiye.com.tr/haberler/arastirma-toplum-boykotlar-hakkinda-ne-dusunuyor/

📌 Karar Gazetesi: https://www.karar.com/ekonomi-haberleri/boykot-ruzgari-buyuyor-pek-cok-marka-icin-alarm-zilleri-caliyor-1947281

📌 Pazarlamasyon: https://www.pazarlamasyon.com/boykot-ruzgari-firtinaya-donusebilir

AGSSocial: Sosyo-Ekonomik Araştırmalar ile paydaşlarımız için en net, gerçek ve güvenilir verileri, güçlü içgörüler eşliğinde sunuyor, hızla dönüşen toplumsal beklenti ve taleplere kulak vermenizi sağlıyoruz. 

Hedefe ulaşmanız için sizinle çalışmaya hazırız